Kadınlar ve Özel Gruplar
Alper Tunga’nın torunu Sakaların ya da diğer adıyla İskitlerin ilk kadın hükümdarı Tomris Hatun dur. Milattan önce 500’lü yıllarda yaşadığı düşünülmektedir. Komşuları ile barışçıl ilişkiler kurmuştur. Laf dinlemeyen Pers kralı Kriosu alt etmiştir. Sakalar milattan önce 800 ile 300 yılları arasında yaşamıştır. Şimdiki Yakut Türklerinin onlardan geldiği düşünülmektedir.
Cengizhan’ın halkına konuşma yaparken “Ben sizin hanınızım eşimde benim hanım” demiştir. Orta Asya Türk topluluklarında da, Kafkas topluluklarında da kadın toplumda çok önemli bir yere sahiptir.
Toplumların geçmişle geleceğini birbirine bağlayan kişiler kadınlardır. Yuvayı dişi kuş yapar sözünde vurgulandığı gibi aileyi çekip çevrende kadınlardır. Her erkeğin kendisini yetiştiren bir anası vardır, olmayan da gariptir, eksiktir. Maalesef bu böyledir. Hatta Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed “Cennet anaların ayağı altındadır” buyurmuştur. Hal böyleyken bugün kadına karşı, uygulanan şiddet, zorbalık ve hatta öldürmeye teşebbüs kabul edilebilir bir şey değildir.
Bizler toplumun uygar, sakin, mutlu ve huzurlu olmasını arzu ediyoruz. Huzursuzluğa neden olan insanlarımızın neden her ne olursa olsun canını yakan, onları rahatsız eden, haddini aşan kimselerden razı değiliz. Bu kimselere karşı gerek kolluk kuvvetleri, gerekse adalet sistemi vazifesini yapmalıdır. Buna ilişkin tanımlamalar kanunlarımıza yapılmıştır.
Uygulayıcıların birtakım nedenlerle bunlara karşı duyarsız olması kabul edilemez.
Bu işin çözümü çok kolaydır. Bu ülkede hiç kimse devletten güçlü değildir. Devlet kararını vermiştir, kanunları yapmıştır, uygulamaya koymuştur. Dolayısıyla kanun uygulayıcılarına talimatları verirsiniz, eksik davrananları ya da direnenleri cezalandırırsınız. Kısa zaman içerisinde bu mesele çözülür. Önemli olan devletin iradeyi ortaya koymasıdır bu da devleti yönetenlere bağlıdır.
Bir kamu çalışanı olarak 30 yılda şunu gördüm, belki biraz kaba tabir ama at sahibine göre kişniyor. Yani kurumun başındaki yöneticinin hassasiyetleri nelerse kurum o şekilde işleri yürütüyor. Bu her kamu kurumunda aynı şekilde yaşanıyor.
Siz de şöyle bir bakarsanız çevrenizi aynı şeyleri görürsünüz bir vali gelir projelere meraklıdır, halka gelir kaynağı olacak bir takım projeler geliştirmeye çalışır, Milli Eğitim’inden, Çevresine, Sanayi il Müdürlüğü’nden Spor İl Müdürlüğü ne kadar bütün birimler bu hassasiyetle çalışır, proje üretmeye ve projelere destek vermeye gayret eder. Bir vali gelir, derdi makamını korumak, üst makamlarla iyi geçinmek, daha üst makamlara çıkmak olur, başlar şov yapmaya yani gerçekte olmayan, aldatmacaya yönelik bir takım eylemler faaliyetler vesaire. Durum diğer kamu kurumlarında da hiç farklı değildir.
O yüzden devletin idaresinde bulunan kimseler bu hassasiyeti taşıyan kimseler olursa kadına şiddet konusu da kısa zamanda ortadan kalkar. Tabii bazı yeni tedbirlerin alınması ve kamu kurumlarının da hızlı ve duyarlı davranması burada çok önemlidir.
Devletimizin bugüne kadar yaptığı kadın sığınma evleri, koruma programları ve KADES uygulaması çok başarılı olmuştur. Birçok kadınımızı gerçek anlamda korumuştur. Ancak son dönemlerdeki olaylar alınan tedbirlerin ve bir takım yeni yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bunun dışında devletimizin ve ülkemizdeki birçok özel şirketin kadınlara karşı pozitif ayrımcılığı olumlu bir tutumdur. Fakat bu imkânlar her kadına ulaşamamakta ve mağduriyetler devam etmektedir. Bu mağduriyetlerin giderilmesi için üretime dayalı birtakım yeni projelerin mağdur kadınların olduğu bölgelere götürülecek şekilde geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Mahalle aralarında kurulacak mini üretim tesisleri birtakım birlikler ya da kooperatifler üzerinden organize edilerek Türkiye çapında bir iş gücü değerlendirme, kadınlar gelir sağlama amacıyla hayata geçirilmelidir.
Geleceğin Türkiye’si başlığında anlattığımız “Vatandaşlık Maaşı”, her kadının hayatını idame ettirecek gücü verecektir. Şunu kimse unutmamalıdır ki; hiç kimse yaşadığı zulme, kötülüklere, işkenceye, olumsuz şartlara mecbur değildir. Bunlar, değiştirebilir ancak devletin de burada sorumluluğu vardır. Değişimi sağlayacak imkânları vermeli geçiş dönemlerinde vatandaşına sahip çıkmalıdır.
Bu ülkenin her vatandaşı birinci sınıf vatandaştır. Kimsenin ötekileştirilmesi ne razı değiliz. Ne kadının, ne alevinin, ne sünninin, ne komünistin, ne ülkücünün, ne laikin, ne dindarın ötekileştirilmesi kabul etmiyoruz. Bunlar siyasal partili düzeninin getirdiği, ayrışmaya neden olan ve milletimize olması gereken budur diye dayatılan, çağdışı yönetim sisteminden kaynaklanmaktadır.
Sürekli söylediğimiz gibi siyasi partiler ayrışmadan beslenir, ne kadar çok insan ayrıştırırsa o kadar çok oy alır, hatta iktidar olur. İktidar olduğu zaman da bu ayrışma üzerinden hareket ederek kimini kendi seçmeni diye kayırır, kimini de kendi seçmeni değil diye ezer.
Bizim artık bu ayrışmalara tahammülümüz yoktur, ihtiyacımız yoktur. Yapılması gerekenler bellidir. Bilgisayar sistemleri ile yapay zekâ ile bunu değerlendiririz ve yapılması gerekeni yaparız. Hizmet için çeşitli parti gruplarına ve siyasetçilere ihtiyacın olmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Öyle ki insanımız herhangi bir temsilciye, meclis üyesine, vekile gerek olmaksızın doğrudan ilgili makamları ve kuruluşlar erişebilecek imkâna sahiptir.
Sadece kadınlar değil daha genel ifade ile özel gruplar veya dezavantajlı gruplar olarak da adlandırılan özel olarak korunması gereken çocuklar, gençler, yaşlılar, özürlüler, göçmenler/azınlıklar, eski hükümlüler vb. de aynı şekilde gerekli tedbirler alınarak onlara karşı ya hassasiyetle davranılması, sağlıklı ve güvenilir bir yaşam elde etmesi, ihtiyaçlarının karşılanması. Hususunda önemli düzenlemeler ve katkılar sağlanmalıdır. Bunlar sağlıklı bir toplum için gerekli olan şeylerdir.
Bizim dile getirdiğimiz “vatandaşlık maaşı” konusu hem kadınların hem de çocuk, yaşlı, kimsesiz ve hükümlülerin yaşama tutunması için can suyu olacaktır. Bu insanlar hayatta kalabilmek için istismar edilemeyecektir. Karnını doyurabilecek, yaşam mücadelesinde onurlu bir duruş sergileyebilecektir.
Ayrıca evsiz dediğimiz, sokak çocuğu dediğimiz bir düzeni olmayan kimselere sahip çıkmak zorundayız. Twitter’da bir grup var TÜMYAD. Her gün İstanbul’da sokakta yaşayanlara, sıcak yemek duruma göre de battaniye kıyafet vesaire veriyor. O Twitter hesabını takip edelim. O kadar çok insan sokakta yaşıyor ki, o kadar çok muhtaç insan var ki. Buna kader deyip geçemeyiz, o insanlar belki birtakım hatalar yüzünden, belki de başkalarının onlara yaptığı zulüm yüzünden sokakta kalmış olabilir. Ama o insanlar bizim insanımız, onlara sahip çıkmak ve onları topluma kazandırmak bizim görevimiz. Kavşaklardaki mendil satan çocukların sefaletini önlemek zorundayız. Siz sıcak yatağınızda yatarken o kız çocuklarının gecenin karanlığında nelere maruz kaldığını düşünmüyorsanız, vicdanen rahatsız olmuyorsanız o zaman siz ya da çocuklarınız da o duruma düştüğünde yakınmaya hakkınız olmayacaktır. Kimse size sahip çıkmadığında feryat etmeye hakkınız olmayacaktır. Siz kimsenin kimsesi olmazsanız kimse de sizin kimseniz olmaz. Bu hayatın değişmez kuralıdır.
Arkadaşlar, şunu unutmamak lazım ki eğer siz toplumu güzelleştirmek için, iyileştirmek için çalışırsanız toplum iyi olduğunda herkes bu iyiliğin sefasını sürer. Aynen Avrupa’da olduğu gibi. Avrupa’ ya gittiğinizde kendinizi çok iyi hissedersiniz. İnsanlar birbirlerine karşı saygılıdır, size karşı saygılıdır. Kimseye sınırlarını aşarak size ya da bir başkasına saygısızlık etmez. Hakkına razıdır. Ancak bizim toplumumuzda maalesef insanlar birbirine saygısız ve sevgisizdir. Hem Müslümandır “Müslüman Müslümanın kardeşidir” der hem de kardeşine düşmandır. Eğer toplumu iyileştirmek için çalışmaz, kendinizi iyileştirmek için çalışırsanız o zaman kendiniz iyi olabilirsiniz, Özellikle de maddi açıdan ve makam mevki açısından ancak bu toplumda yaşıyorsanız o iyilikler yaşadığınız hadsizliklerle keyifsizliğe dönüşecektir, sıkıntıya dönüşecektir, kendi iyiliğinizin bile sefasını süremezsiniz. Biz maalesef bunları da yaşayarak gördük. Kamuda kendi iyiliğini düşünen idareciler, idarecilikten ayrıldıktan sonra maalesef sokaktaki köpek kadar değer görmediler.