68 Kuşağı
68 kuşağı samimi ancak kayıp bir nesildir. Bu dönemin ünlü isimlerini kısa bir araştırma ile bulabilirsiniz.
Bilgi çağını yaşadığımız bugünlerde görüyoruz ki aslında vatansever olan bu gençler birbirlerine kırdırılmış. Bir taraf Amerikan emperyalizminin ülkeye girmesini önlemeye çalışırken diğer taraf Komünist SSCB’nin ülkeyi ele geçirmesine karşı mücadele veriyordu. Her iki taraf da çok sevdikleri ülkelerini koruduklarını zannederken aslında oyunu kuranların piyonu olduklarını bilmiyorlardı. Bunu bilmeleri de mümkün değildi çünkü çok inandıkları büyükleri onlara öyle telkinler veriyorlardı. Bu minvalde çeşitli sivil toplum örgütleri kuruldu ve hatta siyasi partiler kuruldu.
-Adlarını burada anmayacağım. Çünkü amacımız bir durum tespiti yapmak eğer gerçeklere ulaşmak isteyen dostlarımız varsa bir kaç saatlik bir araştırma ile ve biraz tefekkürle dediklerimizin karşılıklarını kısa zamanda bulacaklardır. –
İşin enteresan tarafı 4 Şubat 1945 – 11 Şubat 1945 tarihleri arasında yapılan Yalta Konferansı’nda varılan anlaşma neticesinde dünya iki kutba ayrılmıştır. Bugünlerde anlıyoruz ki taraflar birbirlerinin sahalarına girmeme, kendilerine bağlı ülkelerden menfaatlerine karışmama hususunda tam mutabakat ve centilmenlik anlaşması yapılmış. Yani sözün özü Türkiye’de yaşanan olaylar tam anlamıyla cambaza bak meselesi.
Her iki tarafı da yöneten ve yönlendiren merkez aynı. Peki karşı taraf. Karşı taraf kendi işleriyle uğraşıyor arada bir senaryo gereği bir takım karşılıklı şovlar yapılıyor ama iş ciddi değil. 68 kuşağı bu arada Kızılderililere (ki çok sonraları onların Bering boğazından karşıya geçen Türkler olduğunu öğreniyoruz) kahramanca mücadele eden kovboyları, SSCB ajanlarını deşifre edip etkisiz hale getiren 007’leri, Dünyayı kurtaran süpermen, batman vs izliyor. Tommiks, Texas, Zagor okuyor. Yani yoğun bir zihin inşası görüyoruz.
Bugün o dönemin gençleri ile konuştuğumda gördüğüm açık bir pişmanlık. Kullanıldıklarını, iyi niyetlerinin istismar edildiğini fark etmişler ve çok üzgünler. Bu insanlar gencecik arkadaşlarının ölümüne tanıklık etmişler, yıllarca çoluk çocuğunun rızkını inandıkları ve gerçek sandıkları davalara harcamışlar, kimi bu uğurda mermi yemiş sakat kalmış, kimisi hapishanelerde dayanılmaz işkencelere maruz kalmışlar. Ne uğruna? Şimdi görüyorlar ki bir hiç uğruna.
Onlarının hayatından ders çıkarmamız gerekiyor. Bu ülkede özgürce, şerefimizle, geleceğimizden emin yaşamak istiyorsa o zaman aşağıda sıraladığım konuları aklımızdan çıkarmayacağız.
1-. Siyasi partilere bulunan herkes bir takım iç veya dış menfaat şebekelerinin, istihbarat servislerinin hedefindedir. Bu insanların akla mantığa aykırı hareketleri, vatana ihanete varan davranışlarının arkasında yatan neden büyük ihtimalle bı merkezlerden gelen baskıdır. Bu nedenle acilen yönetim sistemini “Profesyonel Devlet Yönetim Sistemi” (Yönetim 6.0) ile güncelleştirmemiz ve partilerden bağımsız yöneticilerin görev yaptığı meritokratik sisteme geçmeliyiz.
2-. Bir şeyci olmayı derhal bırakmalıyız. Biz anayasada yazan hali ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türk’leriz. Şucu bucu olup milletin ocağına odun taşıyacağımıza kendi ekmeğimize bakmalı, üretmeli, kazanmalı ve çoluk çocuğumuzla güzel bir hayat sürmeliyiz.
3-. Devletimizi yüceltmeli ve bize yani Türk milletine hizmet eder hale getirmeliyiz. Devletin geçmişten gelen paronoyak bakış açış açısını bitirmeli, önce millet, önce insan şuurunu yerleştirmeliyiz. Nepotizmi (eş-dost kayırmacılığı) bitirip, liyakatli atama sistemini hayata geçirmeliyiz. Bu tasarladığımız, geliştirdiğimiz “Profesyonel Devlet Yönetim Sistemi” (Yönetim 6.0) ile mümkün.
4-. Siyasi partilerin ayrıştırmadan ve bölünmeden beslendiğini, bu halleriyle ülkeye ve millete hizmet etmediklerini, kendi bekaları uğruna her türlü hukuksuzluğu hatta ahlaksızlığı yapabildiklerini her fırsatta söylüyoruz. Siyasi partilerin bir holding yapılanmasından çıkarılıp siyasi amaçlı sivil toplum kuruluşu düzeyine indirilmesi gerekiyor. Bu da “Profesyonel Devlet Yönetim Sistemi” (Yönetim 6.0) ile mümkün.
5-. Biz milletiz, bizim atalarımız bu topraklar için bedeli şehadetle ödediler. Bunları istemek bizim hakkımız. İyi bir yaşam, güvenli bir ülke, adaletli bir düzen, hakkaniyetli paylaşım bizim hakkımız. Buna sahip çıkmalı kısır çekişmeleri bırakarak hep birlikte tüm siyasilere aynı talepleri iletmeli ve gereğini yapmalarını istemeliyiz. Siyasetçiler kendilerince seçilmiş kişi olduklarından bir havaya giriyorlar. Ben seçilmiş kimseyim diyorlar iyi de kardeşim seni ben seçtim. Benim yani halkın oyu ile seçildin havan kime, seni seçen halka mı? Maalesef iş şirazesinden çıkmış halka hizmetle görevlendirilen kişiler kendilerini farklı anlamda seçilmiş kişi ilan ederek kibir ve ego ile millete efendilik taslamaktadırlar. Bunun partilerdeki lider sultasından kaynaklandığını görmek lazım. Bu konunun da çözümü liyakatli kimselerin milletvekili olabildiği “Profesyonel Devlet Yönetim Sistemi” (Yönetim 6.0)’dır.
SONUÇ: Değerli Türk Milletinin Aziz Evladı, yaşanabilir bir ülke, iyi bir gelecek için “Profesyonel Devlet Yönetim Sistemi” (Yönetim 6.0)’nin savunucusu ol. Geleceğine, haklarına, özgürlüğüne sahip çık. Bize katıl, destek ol, hep birlikte başaralım.